26 Aralık 2014
Sayı: SYKB 2014/01 (51)

2015’in kaderini devrimci sınıf mücadelesi tayin edecek!
2014’te devlet terörü
Kürt cephesi: 2014 yılına Kobanê direnişi damgasını vurdu
Devlet terörüne karşı devrimci sınıf mücadelesi
Ayvalıtaş davasında oyun sürüyor
Banka patronlarının grev korkusu!
2014: Katliam, yıkım ve direnişin yılı
Metal işçisi son sözünü söyledi
Gebze mitinginde metal işçisinden grev mesajı
“İşyerinde benim gibi isyan eden yüzlerce işçi var”
Kani Beko ve omuzdaşları sınıf mücadelesinin önündeki barikattırlar! - B. Seyit
“Bize yapılanlara sessiz kalmayın!”
Yeni bir yıl ve devrimci olanaklar
PEGİDA: Irkçı-faşist saldırganlığın yeni müfrezesi
Rusya’da otomobil işçilerinden grev hazırlığı
ABD-Küba ilişkilerinde yeni bir döneme doğru
Üniversitelerde faşist terör: Onlarca gözaltı!
Devrimci ilke ve taktiğin birliği
2014: Kamu emekçilerinin kitlesel-birleşik mücadele hattı ihtiyacı
EKK Çalıştayı Sonuç Bildirgesi
Emekçi kadınlar çalıştayı değerlendirdi
Emekçi kadın çalıştayı: Direniş özgürleştirir!
Kadın olmak
19 Aralık’tan bugüne direniş sürüyor!
BDSP 19 Aralık Direnişi’ni selamladı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devrimci ilke ve taktiğin birliği

 

Uluslararası bir işçi birliği olan “Komünistler Birliği”, Avrupa’nın birçok ülkesinde bunalımların ve devrimlerin yaşandığı 1847 yılında Londra’da yapılan kongresinde teorik ve pratik parti programı olması amacıyla bir metin hazırlanması için Karl Marks ve Friedrich Engels’i görevlendirdi. Bunun sonucunda da Komünist Parti Manifestosu hazırlandı.

Manifesto’nun ilk bölümü olan “Burjuvalar ve Proleterler” bölümü, “Şimdiye kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir” cümlesiyle başlar. Bu bölümde çok somut bir şekilde tarihin sınıf mücadeleleri temelinde ilerleyişinden bahsedilir. Bu ilerleyişin; burjuvazinin yükselişini, bununla birlikte sermayenin tüm dünyaya, ilişkilere, yaşama nüfuz edişini, bilim ve teknolojideki gelişmelerle birlikte artan rekabeti, nüfuz mücadelelerini ve krizleri doğurduğu anlatılır. Kapitalizmin, yarattığı bu kriz ve savaşlarla gericileştiği belirtilerek, burjuvazinin kendi eliyle yarattığı, üretim alanlarında sömürüp birleştirdiği proletaryanın, üretici güçlerdeki gelişmeyle birlikte burjuvazi karşısında nasıl yükseldiği, toplumun birbirine karşıt ve sürekli çatışma içerisinde bulunan bu iki kutba nasıl bölündüğü, bu karşıtlığın sonucu olarak toplumsal ilerleyişi devam ettirebilecek tek sınıf olarak proletaryanın nasıl bir toplumsal ve tarihsel öneme sahip olduğu açıklanır.

Manifesto’nun bu birinci bölümü, bir yandan son derece somut ve güncel, bir yandan da son derece soyuttur. Öyle ki, yazarları, ortak kaleme aldıkları Manifesto’nun 1872 tarihli Önsözü’nde, “Son yirmi beş yıl içinde koşullar ne kadar değişmiş olursa olsun, bu manifestoda açıklanmış olan genel ilkeler tüm doğruluklarını bugün de genel olarak koruyor. Şurada ya da buradaki bazı şeyler iyileştirilebilirdi. Manifesto’nun kendisinin de açıkladığı gibi, bu ilkelerin pratikte uygulanması, her yerde ve her zaman mevcut tarihsel koşullara bağlı olacaktır ve bu nedenle de II. Bölüm’ün sonunda önerilen devrimci önlemlere kesinlikle hiçbir özel ağırlık verilmemiştir. (Komünist Manifesto, 1872 Almanca Baskıya Önsöz)” diye vurgular. Yani soyutla somutun nasıl iç içe geçtiğine örnek olması açısından Manifesto’nun birinci bölümü özellikle önemlidir. 2014 yılını doldurduğumuz bugünlerde, Komünist Parti Manifestosu’nun üzerinden 167 yıl geçtiğini düşünecek olursak, bu genel ilkeler hala geçerliliklerini koruyacak kadar soyuttur. Diğer yandan da, bugün içinde bulunduğumuz kriz ve savaş ortamının yakıcılaştırdığı sorunları ve çelişkileri göz önünde bulundurduğumuzda da, bir o kadar da güncel ve somuttur.

Bunun kendisi ilkelerin ne anlama geldiğinin ve düzenin işleyişine dair genel bir değerlendirme olmanın ötesine geçerek devrimci bir eylem kılavuzu oldukları gerçeğini de ortaya koymaktadır. İşte bu da yazarlarımızın belirttikleri “bu ilkelerin pratikte uygulanması” meselesine odaklanmak gerektiğini gösterir. O gün, manifesto içerisinde “hiçbir özel ağırlık verilmeyen” taktikler üzerine Marks ve Engels yaşamları boyunca yoğunlaşmışlardır. İşçi sınıfının devrimci politikalarının belirlenmesi bu iki devrimci önderin yaşamlarının temel eksenini oluşturmuş, bu doğrultuda mücadele yürütüp, ideolojilerini devrimci sınıfla buluşturmaya çalışmışlardır.

Bugün de devrimci taktiklerin belirlenmesi sorunu temel önemde bir sorundur. Devrimci ilkelere uygun bir pratik nasıl ortaya koyacağız, mücadele talepleri, eylem ve örgütlenme çizgimiz ne olacak? İşte bugünün koşullarında gençliği devrimci bir politik taraflaşmayla kuşatmak, düzene karşı devrim çizgisinde gençliği harekete geçirmek, tam da bu soruya cevap vererek, buna uygun bir pratik sergileyerek gerçekleşebilir.

Gençliği düzen bataklığından çıkarmak için: ilkelere uygun devrimci taktikler

Bugünün gençlik örgütlerinin “ilkeler” niteliğinde ortaya koydukları metinlere bakacak olursak, hepsinin düzen içerisinde bir konumlanışa sahip olduklarını görürüz. Bu düzen içi konumlanış, devrim stratejisinden koparak düzen içine sıkışan taktiklerinde ve bu taktiklere uygun olarak zaman içerisinde kendi sınıfsal konumları doğrultusunda değişen ilkelerinde somutlanmıştır. Kimisi taktiklerini ve eylemlerini salt AKP’ye karşı olmaya indirgeyerek, kimisi de ulusal sorunun sınırlı bir çözümüne indirgeyerek devrimden stratejik olarak kopmuştur.

Bugün devrimci politik eksenin ezilen, sömürülen kitlelerle buluşması ihtiyacının iyice yakıcılaştığı bir gerçektir. Düzen, kitleleri ya sermayenin doğrudan temsilcisi siyasal özneleriyle ya da reformizm üzerinden kuşatmaktadır. Toplumdaki sınıfsal ayrışmalara paralel bir ayrışma yaşayan gençlik içerisinde de durum aynıdır. Gençliğin ezilen, sömürülen kesimlerini devrimci bir eksende buluşturmak bugün büyük bir önem taşımaktadır. İlkesel olarak “düzene karşı devrim” yaklaşımının böylesi bir anlamı vardır. İlke olarak tek başına yeterlidir, tüm sorunların çözümünün öncelikli adımının burjuva sınıf iktidarının devrilmesi olduğunu vurgular. Stratejik bir hedef olarak sermaye iktidarının devrilmesi ortaya konulmaktadır ve devrimci taktiklerin belirlenmesi noktasında mücadeleye kılavuzluk etmektedir. Bu nedenle pratikte, politik mücadele içerisinde açılması gerekmektedir. Taktiklerle bu ilkenin bağı koparılamaz. Bu ne anlama gelmektedir; tam da pratikte yürütülen politik mücadelenin bir süreç olarak örgütlenerek sermaye iktidarının devrilmesi hedefiyle birleştirilmesi demektir. Bu açıdan, “düzene karşı devrim” ilkesine uygun taktikler belirleme; mücadele talepleri, eylem çizgisi, örgütlenme, çalışma tarzı ortaya koyma, bunların temel ilkelerle ve en başta da “düzene karşı devrim” ilkesiyle bağını kurma sorumluluğu bugün daha da yakıcı bir şekilde önümüzde durmaktadır.

Devrimci Gençlik Birliği’nin
politik mücadelede önemi

Bugün Devrimci Gençlik Birliği politikasıyla ortaya konan temel hedef gençlik içerisinde düzen/devrim taraflaşmasının ve ezilen, sömürülen gençlik kitlelerinin devrimci, politik örgütünün yaratılmasıdır. Devrimci Gençlik Birliği’nin ilkeleri ve kuruluşunun ilan edilmesi bunun ilk adımıdır. Devrimci ilkeler çatısı altında gençliğin birleşik devrimci mücadelesini yürütecek ve gençlik hareketini işçi sınıfının devrimci eyleminin bir parçası haline getirecek bir örgüt olarak Devrimci Gençlik Birliği tarih sahnesine çıkmıştır. İlkeleri, bu devrimci taktiklerin belirlenmesine kılavuzluk edecek şekilde ortaya konmuştur. Bundan sonrasının temel önemde adımı, bu ilkelere uygun devrimci taktiklerin belirlenerek hayata geçirilmesidir. Bu, sınıflar mücadelesi içerisinde devrimci bir eksende gençliği harekete geçirmek, buna uygun mücadele talepleri, eylem, örgütlenme ve işleyiş tarzını hayata geçirmek sorunudur.

İlkelere uygun bir pratik belirleme sorunu, Marks ve Engels’in sözüyle “bu ilkelerin pratikte uygulanması, her yerde ve her zaman mevcut tarihsel koşullara bağlı” olacağından, bugünün görevi, tam da bugünün koşullarını, gençliğin gündemindeki sorunları, içinde bulunduğu çelişkileri belirlemek ve bu çelişkileri aşarak gençliği sermaye iktidarına karşı harekete geçirecek bir pratik ortaya koymaktır. Bugünün acil sorunu olan düzen/devrim taraflaşmasını yaratmak, tam da bu devrimci politikaların belirlenip hayata geçirilmesine ve gençliğin düzene karşı devrim ekseninde harekete geçirilmesine bağlıdır. Genç komünistler olarak bugün bu devrimci taktiklerin hayata geçirilmesine odaklanmalı, Devrimci Gençlik Birliği’ni güçlendirmenin öncelikli adımının buradan geçtiği bilinciyle diğer sorunlarımıza yaklaşmalıyız.

Doğru zamanda
doğru devrimci taktikleri uygulamalıyız

Bugünün koşullarını, gençliğin gündemindeki sorunları, içinde bulunduğu çelişkileri belirlemek, bunlar üzerinden çok yönlü bir politika yürütmek, genel sorunların güncel ve somut örneklerini dünya üzerindeki tüm olayları takip ederek öne çıkarmak, gündemleştirmek, sermaye iktidarının politikalarını öngörerek gençliği devrime hazırlamak bugünün temel görevidir. Bugün odaklanmamız gereken nokta, gündemler üzerinden bu genel başlıkların sürekli işlenmesi, güncel gelişmelerin takip edilmesi ve bunların genel sorunlarla bağı içerisinde ele alınması olmalıdır.

Güncel ve yakıcı sorunları belirleyerek gençliğin bu sorunları yaşadığı her alanda devrimci bir taraflaşma yaratmalıyız. Mücadeleye ve örgütlenmeye dair önyargılar ve kaygılar üzerinde durmalı, doğru zamanda doğru müdahaleyle bunların aşılmasını sağlamalıyız.

Örnek vermek gerekirse, bugün eğitimin piyasalaşması sorununun bir uzantısı olarak kantinlerde, yemekhanelerde birçok sorun yaşanmaktadır. Bayat yiyecekler, sağlıksız koşullar, burada çalışan işçilerin vahşice sömürülmesi ve fahiş fiyatlar gibi sorunlar çoğu devlet üniversitesinde karşılaştığımız sorunlardır. Bu sorunların daha da yakıcılaştığı yerlerde bunu gündemleştirmek, “ucuz, sağlıklı ve nitelikli yemek” talebiyle gençliği harekete geçirmek görevi bizim omuzlarımızdadır. Bu sorunu devrimci bir tarzda ele almak, öğrencilerin kafasında oluşan ve reformistlerin işlemekten uzak durdukları, “kantin sahibinin kârını da düşünelim”, “işçi işini iyi yapmıyor” vb. düzenin etkisiyle yaratılan algıları kırmaya dönük adım atmaktır. Bu mücadeleyi yürütürken, üniversitenin tüm bileşenlerini taraflaştırmaya, eğitim emekçileri ve öğrenciler el ele mücadelenin büyütülmesi için sendikaları mücadeleyi sahiplenmeye çağırmaya, sorunu dar üniversite sorunu olmanın ötesine götürerek, eğitimin piyasalaşmasıyla kantinler ve üniversite işbirliği üzerinden üniversite yönetimini hedef almaya, üniversite yönetiminin devletin daha üst kurumlarıyla (valilik, polis, yargı) işbirliği içerisine girerek mücadeleye dönük saldırılarına karşı sermaye düzenini hedef almaya kadar birçok adım bu mücadelenin devrimci bir içeriğe sahip olmasını sağlayacaktır. Bu süreç içerisinde kitlelerin politik ve örgütsel bilincindeki gelişmeyle bunun pratikteki yansımaları devrimci mücadelede esas kazanım olacaktır.

Benzer bir mücadele süreci daha geniş toplumsal sorunlar üzerinden de ortaya konabilir. Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Rojava’daki emperyalist kuşatma vb... Örneğin, bugün Osmanlıca’nın eğitime sokulmasına dair tartışmalar yürütülebiliyorken, hatta utanmadan sermaye temsilcileri tarafından “biz Osmanlıca öğrenip arşivleri taramak isteriz” deniyorken (ki biz de isteriz, burjuva düzenin geçmişinin kanlı ve kirli yüzünü gösterebilmek adına), Kürt halkının en temel talebi olan anadilde eğitim hakkının güdük bir şekilde yalnızca özel okullarda karşılanması dahi “çözüm süreci”nin ne anlama geldiğini göstermektedir. Bu açıdan Kürt halkının ezilen ve sömürülen kesimlerinin, bu kesimlere mensup gençlerin bu noktada uğradıkları haksızlık açıktır. Bu sorunun yakıcı olarak hissedildiği yerlerde, bu soruna özel bir ağırlık verilebilir, birtakım taleplerle doğrudan sermaye düzenini ve aldatmacasını teşhir eden birleşik, devrimci bir mücadele örgütlenebilir.

Sonuçta bu örnekler çoğaltılabilir, YÖK Yasa Tasarısı, eğitimde uygulanacak katlamalı harç ve bunun yaratacağı sorunlar, emperyalist savaş, baskı yasaları, vb. birçok başlığa dair mücadele talepleri, devrimci taktikler, eylem çizgisi somutlanabilir. Bütün mesele gençliğin gündemlerini tespit edip doğru anda doğru taktikleri hayata geçirmektedir. Bu da canlı bir işleyişi, gündemlerin sürekli bir takibini, gündemlerin çeşitli araçlarla (fanzin, duvar gazetesi, bildiri, vb.) gençlik içerisinde tartışılmasını ve taraflaşma sağlanmasını, bir bütün olarak da özel-genel bağını kurarak sorunlar üzerinden uzun soluklu bir devrimci mücadele sürecinin örgütlenmesini gerektirir. İşte bütün bu tartışmalar bugünün ihtiyacıdır. Gelinen yerde, ilkelerimizin, örgütlülüğümüzün, işleyişimizin ve çalışma tarzımızın devrimci taktikler ekseninde hayata geçirilmesi ve gençlik içerisinde devrimci kitle örgütünün ete kemiğe büründürülmesine için bütün bir enerjimizi harcamalıyız.

(Ekim Gençliği’nin 15 Aralık 2014 - 15 Ocak 2015 tarihli 154. sayısından alınmıştır...)

 

 

 

 

Yeni yılda şiarımız
düzene karşı devrim!

 

Bir mücadele yılını daha geride bırakıyoruz. 2014 yılında sermaye devletinin azgınca saldırılarına gençlik ve işçi sınıfı ortaya koyduğu eylem ve direnişlerle toplumsal mücadelede önemli deneyimler yarattı. Haziran Direnişi’nin etkisi ve yarattığı birikim bütün bir yıl boyunca çeşitli gündemler üzerinden kendisini ortaya koydu. Berkin Elvan’ın ölümsüzleşmesiyle birlikte başta liseliler olmak üzere, milyonlar katillerden hesap sormak için sokaklara çıktı, okullarımızda boykotlar örgütlendi. Bu süreçte gençliğin hızla politize olduğunu, mücadele dinamizminin ve öfkesinin ise düzen sınırlarını aştığını bir kez daha görmüş olduk.

Berkin Elvan eylemlerinin ardından işçi sınıfı ve gençlik el ele vererek 1 Mayıs’ı direniş gününe çevirdiler. Yasaklı alanları özgürleştirmek için sokakları direniş alanlarına çevirdiler. İstanbul’da Taksim’de Ankara’da Kızılay’da İzmir’de Konak Meydanı’nda işçi-gençlik el ele vererek militan bir tutumla sermayeye karşı tepkilerini ortaya koydular.

2014 yılı direniş ve eylemlerin yanısıra iş cinayetlerinin yaşandığı bir yıl oldu. Sermaye düzeninin kar hırsını gözler önüne seren bu iş cinayetlerinin başında Soma’da yaşanan madenci katliamı vardı. Yaşanan katliamda 301(!) madenci yaşamını yitirdi.

Bu katliamı gençlik okul boykotları ve yaygın eylemlerle karşıladı. Katliamın ardından Soma’ya giden Tayyip Erdoğan büyük bir öfke ile karşılaştı. Öfkesi kabına sığmayan işçiler ve aileleri militan eylemliklerle şehrin meydanlarına inerek sermaye düzeninin temsilcilerine Soma’yı dar ettiler. Maden işçileri de çalıştıkları şirketlerde grevler örgütleyerek tepkilerini ortaya koydular. Soma Katliamı'nı Torunlar ve Ermenek’te yaşanan işçi cinayetleri izledi. İşçiler ve gençler bu süreçlerde yine sokaklara indiler.

Düzene karşı devrim şiarı ile DGB kuruldu

Gençlik bütün bir yıl boyunca toplumun en dinamik ve mücadeleci kesimi olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Toplumsal gelişmeler karşısında hızla tepki vererek mücadeleye atılan gençliğin dinamizmini devrime kanalize etmenin daha da önem kazandığı gerçeği; 2014 yılında yaşanan gelişmeler üzerinden bir kez daha doğrulandı. Bu ihtiyaçtan kaynaklı Devrimci Gençlik Birliği kuruldu.

Politikleşen gençliğin dinamizminin reformizm bataklığından kurtarılıp devrim cephesine kazanma bakışıyla hareket eden DGB, İsrail siyonizmine karşı Filistin halkı ile dayanışmak amacıyla birçok ilde eylemler yaptı. Yine emperyalistlerin güdümünde Kobanê’ye saldıran IŞİD çetesine karşı direnen Kürt halkıyla dayanışmak için bir dizi eylemli süreç örgütledi.

Düzene karşı devrim!

2014 yılı, düzene karşı devrim iradesinin güçlenerek büyüdüğü, gençliğin mücadele dinamizminin bir kez daha ortaya çıktığı, işçi sınıfı hareketinin hız kazandığı bir yıl oldu. 2015 yılının da işçi-emekçiler ve gençlik açısından mücadelenin kesintisiz olarak süreceği bir yıl olacağı açık. Zira sermaye düzeninin işçilere, emekçilere ve gençliğe yönelik saldırıları hız kesmeden devam ediyor. Bu saldırılar toplumun derinliklerinde her geçen gün büyük bir öfke biriktiriyor. İşte bu öfkenin patladığı her alanda devrim ve sosyalizm bayrağını en önde dalgalandırmak ise, giderek daha da bir önem kazanıyor.

Biz liseli devrimciler; okullarımızda ve diğer yaşam alanlarımızda 2014 yılında edindiğimiz tecrübelerle ve emin adımlarla mücadeleyi ilerletmeli, sermaye devletinin tüm saldırılarına karşı daha güçlü eylemler örgütlemeli, her koşulda düzene karşı devrim çağrısı daha da yaygınlaştırmalıyız.

Yaşasın devrim ve sosyalizm!

(Liselilerin Sesi’nin Aralık 2014 tarihli
63. sayısından alınmıştır...)

 
§